29 Ocak 2015

Incredible India pt.5 (The End)

Hindistan'daki son günümün sabahında çok erken bir saatte pır pır uçağımızla Kullu'dan Delhi'ye döndük. Aslında Tac Mahal'i görmeyi çok istiyordum ama Delhi'den 4-5 saat uzakta olduğu için ve gece 2:00 civarlarında havaalanına gitmem gerektiği için risk alıp da gidemedim.

Ekipten bir kaç kişiyle Delhi'de gezmeye karar verdik. Zaten aklımda kalan 1-2 yer vardı. Onları görme fırsatı oldu.

Delhi-Haat (Dilli Haat) diye Hindistan'ın  özgü hediyeliklerin satıldığı fuar gibi bir alan var. İlk durağımız orası oldu. Açıkçası alacağım hiç bir şey yoktu ama genele uyup ben de gittim. Daha otantik bir ortam bekliyordum ama bizim Kapalı Çarşı'da rahatlıkla bulabileceğimiz şeyleri satıyorlardı.

Gezimiz sırasında yine metro kullandık. Delhi'deki metro ağı oldukça geniş Türkiye'deki şehirlerle kıyaslayınca.


Sonraki durağımız Hümayun Türbesi oldu. Tac Mahal buradan esinlenerek yapılmış.
Türbeye giderken aşağıdaki manzarayla karşılaşıyoruz. Biraz daha ilerledikçe kuşların orada olma sebebinin pislik olduğunu görüyoruz. Yakınlarda bir çöplük var.

Bir sürü ülke gezdim, bunların içinde Bolivya, Peru gibi 3. Dünya ülkesi diyebileceğim yerler de var fakat bu kadar pis bir yeri ilk defa gördüm. Sokakta bir adam yemek satarken yanından fare geçiyor. 2 mt yanında bir adam yere işiyor vs vs...

Pislikten koşarak geçtiğimiz bir sokak bile oldu. Delhi'de geçirdiğim ilk günle karşılaştırınca bile aşırıya kaçan bir pislik vardı.


Tam Hümayun'un Türbesi'ne giriş için sıra beklerken birlikte gezdiğimiz elemanlardan birinin cüzdanını çaldırdığını farkediyoruz. Bir süre kartlarını kapattırmak için uğraşıp öyle içeriye girebiliyoruz. Bu arada son gün birlikte gezdiğim kişilerin tamamı Avrupalı ve o kadar steril hayatları var ki, metroya koşarak binen insanları, metro kalabalığını görünce şaşırıyorlar. Benim için ise hayat devam ediyor sanki :)

Zaten Hindistan seyahati boyunca insanların dehşete kapılarak dinlediği bazı olaylar bizim için hiç şaşırtıcı gelmiyor. Örneğin -yanlış hatırlamıyorsam- 2010'da Laddak'ta çok ciddi bir kaza oluyor. Baraj kapakları uyarı verilmeden açılıyor ve nehir kenarında piknik yapan 36 çocuk suya kapılıp ölüyor. Bunu duyduğum günün bir kaç hafta öncesinde benzer bir olay Türkiye'de yaşanmıştı...

Aşağıdaki fotoğraflar Hümayun'un Türbesi'nden... Bir kez daha dış kapılardan içeriye girince tertemiz bir bahçeyle karşı karşıyayız. Bu sefer ek  olarak geometrik su kanalları da var...















Gün boyu o kadar çok pis yerden geçtik ki yiyecek olarak cips dışında herhangi bir şey alamadık. İlk defa bir ülkede sokak yemeği yemeden geri döndüm. 

Geri dönüşüm de ayrı bir maceraydı. Otele bilgi verdim. 01:30'da bana uyandırma çağrısı yapmaları, 02:00'de de taksi çağırmış olmaları gerekiyordu. Uyandırma çağrısı gelmedi. 02:00ye doğru resepsiyona geldiğimde hiç kimseyi bulamadım. En son dışarı çıkıp güvenliği buldum ve bir kelime İngilizce bilmiyordu. Neyse bir yerlerden otelde görevli bir çocuk bulup getirdi de taksiyi aradık. 

Taksi de ayrı bir maceraydı. Sağsalim havaalanına giderim umarım, diye düşünürken otoyolun ortasında bir yerde duruverdik. Yolun ortasındaki (!) bir varile (!) yanaşıp orada bekleyen adama para verdik. Sanırım otoyol ücretiydi :)

Neyse ki problemsiz bir şekilde havaalanına varıp on bin tane güvenlikten geçtikten sonra gümrüklü bölgeye vardım. Sabahın 02:30'unda bütün dükkanlar açıktı ve şimdiye kadar gördüğüm en iyi havaalanı ve en güzel mağazalardı diyebilirim. 

Böylece Hindistan yazılarının sonuna geliyorum. Hindistan'da geçirdiğim 12 gün bana çok enteresan duygular yaşattı. Özellikle Himalayalar'dayken defalarca cennette yaşıyormuş gibi hissettim ve bir kaç dakika sonrasında boka bastım, çöpe takıldım vs... Tekrar gitmek ister miyim? Kesinlikle evet...

26 Ocak 2015

Incredible India pt.4

Kullu’ya vardığımız gün Dussehra festivalinin sonuna denk geldi. Panayır alanlarını görme şansımız oldu. Bir sürü seyyar satıcı, kabalalık sokaklar, fuar alanı... 7 gün süren bu festivalde Himalayalar’ın değişik yerlerinde yaşayan kabileler Kullu’nun merkezinde toplanıyorlarmış. İlerleyen günlerde yolda değişik müzik aletleri çalarak yürüyen gruplar görmüştük. Meğer onlar bu kabilelermiş. Dussehra bittiği için kendi köylerine yürüyerek dönüyorlarmış. Yürüyüşleri günlerce sürüyor. Onlarca kilometre uzağa gidiyorlar.



Bir de bu grupların tersi yönde öküzleri ile birlikte yürüyen insanlar gördük. Onlar da "Gujjar" denen göçebe halktan insanlarmış. Kışın gelmesi ve havaların soğuması ile birlikte Himalayalar'ın tepelerinden aşağıya iniyorlar hayvanları ile birlikte. Bu yolculuk 200km kadar bile sürebiliyormuş. Günlerce yürüyorlar bu şekilde. Kış bitiminde de tepelere doğru aynı yürüyüşü gerçekleştiriyorlar.

Dussehra'nın son gününde kadınlar eşlerinin sağlıklı bir hayat sürmesi için oruç tutuyorlar. Ay doğduğunda eşleri aşağıda resmini görebileceğiniz kırmızı kapların içinde su veriyor ve oruçlarını böylece açıyorlar. Eşleri için pek de iyi dilekleri olmayanlar arada gizli gizli bir şeyler yiyor mudur bilmiyorum tabi J

Festivalden ve Kullu merkezinden manzaralar....

Kızarmış tatlı satan yerler.. Adım başı bunlardan biriyle karşılaşmak mümkün.. Yanımızdaki Hintliler bile yemediği için tatmaya cesaret edemedik. 

Başka bir tatlıcı..

Tavus kuşunu bol bulmuşlar, tüyünü süpürge yapmışlar...

Hint fakiri... 


Yine sokaklarda çöpler....

Muhteşem renkler..

Her yerde inekler....



Ayurvedacı.. Deli gibi para kırmış bu adam... 

Çöp karıştıran gariban... 

Merkez yine delice kalabalık, karşıdan karşıya geçmek bir meziyet... 


Safety first!!!
Çalışmanın son gününde bizi köylülerle tanışmaya götürdüler. Buluşmaya gittiğimizde çok güzel bir ortamla karşılaştık. Köylüler boynumuza çiçek taktı, alnımıza kırmızı boyalar sürdüler ve tütsülerle bizi kutsadılar. Sonrasında da köyün sorunları ile ilgili konuştuk. Kadınlar başta biraz çekingen olsa da konuşmaya katıldılar. İnsanların bilinçli olduklarını görmek çok güzel. Bize bol bol elma ve masala çayı ikram ettiler. Gerçek üstü anlar yaşadık. Konuşmanın bana göre en enteresan kısmı kendi köylerinde insanların düzenli olarak banyo yaptığını vurgulamalarıydı. Hatta kadınlar için ayrıca hamam gibi bir banyoları var. Burada sıcak su ile kadınlar banyo yapabiliyorlar.





Biraz iş işten geçmiş olsa da hem halk hem de devlet çevre konusunda biraz daha bilinçlenmiş. Hatta yeni Başbakanları temizlik konusunda "ice bucket challenge" gibi bir uygulama başlatmış, muhalefet liderini de challenge'a davet etmiş.

Himalayalar'da yürüdüğümüz her yerde, ormanların ortasında bile çöplerler karşılaşmak oldukça moral bozucuydu. Araştırma yaptığımız alanda bile araştırmacılardan birinin su içip pet şişeyi ormana attığını gördük. Düşünün ki çevre konusunda araştırma yapan insan böyle davranıyorsa diğerleri nasıl.... Şimdi Himalayalar'ın yer aldığı Himaschal Paradesh eyaletinde plastik torbaların yasaklanması bekleniyor. Çok fazla ambalajlı ürün tüketiyorlar ve herhangi bir çöp toplama hizmeti yok. Bu sebeple her yer çöp içinde. Plastikleri toplayıp geri dönüşüme götüren insanlar var. Bunlar da olmasa daha kötü olurdu, diyorlar.

Standard bir bakkal... Ambalajlı ürün cenneti....
Günün sonunu ise şal üretilen atölyelere giderek geçirdik. Kullu'nun en önemli geçim kaynaklarından biri de angora ve paşminadan yapılan şallar. Turistler bu şalları kapışıyorlar. Atölyelerde tüm çalışanların tezgahlarının başında çalışanın kimlik bilgileri asılı. 18 Yaşın altında kimse çalışmıyor. Sendikalarmışlar. Ortamda aydınlatma biraz sorunlu görünse de (belki de öyle olması gerekiyordur, ortam loş ama tezgahlar aydınlıktı) çalışanların yüzü gülüyordu. Hatta bazıları bizleri görünce çok eğlendi, gelip bizle fotoğraf çektirmek istediler.

Erkekler daha çok geniş şalları üzeriyorlar. Daha büyük tezgahları var.

Tezgahta asılı modeli işliyorlar.

Onlarca tezgah var aynı alanda....
Genel olarak işsizliğin çok yüksek olduğu bu ülkede dokuma tezgahlarında çalışanlar şanslılardan sayılıyor. Delhi'de olduğu gibi Himalayalar'da da kadınlar ağır işler yapıyorlar.


Son olarak da eğitimle ilgili bilgi vereyim. Himalayalar'da taşımalı eğitim var. Okul özel veya devlet olmasına göre 9 veya 10'da başlayıp tüm gün sürüyor. Büyük şehirlerde okumuş, mühendislik eğitimi almış kişiler bile evlerine dönmeyi tercih ediyormuş. Çiftçilikte çok para varmış çünkü..



Aslında anlatacak çok şey var. Hindistan'da geçirdiğim her an antin kuntin bir sürü şeyle doluydu ama hepsini yazmak zor tabi.. Bir kaç tane daha fotoğraf ekleyip konuyu kapatayım :)

Pirinç tarlaları...
 

Korna mühim...
İnekler de mühim....
Yollar fantastik.. En tehlikeli yollardan biriymiş Himalayalar. Şoförlerimiz çok başarılıydı. Hiç sorun yaşamadık.
Yolda ağaç tepelerinde sık sık maymun gördük :)
Naggar Kalesi'nden görünüm
Gıda hali..
Naggar şehir merkezi.....
Kadın banyolarıın girişi...